İtalya / Roma’da 4 Gün
İtalya’nın başkenti Roma, sokaklarından tarih taşan şehir. Vatikan, Colosseum, pizza, makarna ve nicesi…
Öncelikle şunu söylemek isterim; çok fazla ülke gezmemiş olsam da, turistlerin çoğunlukla ziyaret ettiği ilk yerin havaalanı olduğunu benim gibi siz de bilirsiniz. Ülkeye veya şehre ait önemli kişilerin isimlerinin havalimanlarına verildiğini düşünürüm hep. İstanbul Atatürk Havalimanı, Belgrad Nikola Tesla, Roma Leonardo Da Vinci gibi gibi.
Roma da sanat dolu bir şehir oldu benim için, özellikle mimari bakımdan.
Bu yazıda Roma’da geçirdiğimiz 4 günde edindiğimiz deneyimlerimize, anılarımıza ve önerilerimize yer vermeye çalışacağım. Fakat planlaması kolay bir gezi olmadı, nasıl olsun ki; şehrin her bir yerinden ummadık bir biçimde tarih akıyor resmen.
Planlama aşaması
Gezinin tarihi yaklaştıkça gezi bloglarını okumayı severim. İnsanların gezerken neleri amaçladığını, nereleri gezdiğini ve düşüncelerini öğrenmek ayrı bir tecrübe. Sonra işe kendi tecrübemi edinmek için görmek istediğim yerleri Google maps üstünden işaretlerim. Neden Google Maps? Çünkü gezi rotası oluşturmak için haritadan yararlanmayı severim.
Yukarıda da yazdığım gibi, hiç kolay olmadı planlama aşaması. Vatikan, Colesseum, Panteon, Trevi Çeşmesi, Emanuel Anıtı, St. Angelo Kalesi, Santa Maria Degli Angeli… Saymakla bitmiyor gördün mü?
Roma’ya varış ve yola koyulma vakti
Roma Leonardo Da Vinci havaalanına indikten sonra pasaport kontrolü ve bagaj alımı ritüeline giriştik. Valizlerimizi aldıktan sonra kalacağımız yere gitmek için yola koyulduk. Termini tren istasyonu yakınlarında kalacağımız için 2 seçeneğimiz vardı, trenle terminiye gitmek ya da shuttle ile gitmek. Tren daha maliyetli olduğu için otobüs ile gitmeyi tercih ettik. Otobüs ile tahmini 45 dakika sürüyor, bu arada birden fazla shuttle hizmeti veren firma var fakat hareket saatleri değişiyor ve biletlerini hava alanından çıkınca sağ taraftan alabiliyorsunuz. Kişi başı tek yön 5-6 €, gidiş-dönüş ise kişi başı 8 € veriyorsunuz. Biz aynı firmadan gidiş-dönüş bilet aldık, daha uyguna geliyor sonuçta.
Roma’da 1’inci gün
Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra Colesseum’u gezmek için yeterince vaktimiz olduğuna karar verdik ve yürüyerek yola koyulduk. Colesseum M.S. 80 yılında tamamlanmış bir yapı. Burada Roma İmparatorluğu döneminde çoğunluğu kölelerden oluşan gladyatör savaşları yapılıyormuş. Tabi sadece köleler değil, gönüllüler ve şöhret peşinde koşan savaşçılar da katılıyor. Bu yapının kanlı tarihine ait bilgilere ulaşmak için buraya tıklarsan aydınlanırsın.
Aldığımız bilet ile Colesseum’un yanı sıra, hemen yanında bulunan Forum bölgesine de girebileceğimizi öğrensek de saat bunun için çok geç olmuştu. Forum kapanmış olsa da, etrafta görmek istediğimiz kilise ve basilicalar vardı. Kaybolmamızın ardından keşfettiğimiz San Gregorio Magno al Celio kilisesinin kapısında yer alan mini figürlere hayran oldum. Daha sonrasında sizi eski çağlara götüren bir geçitten geçip Basilica Santi Giovanni Paolo’ya ulaştık. Saatin geç olması nedeniyle sadece kapılarından bakıp çan kulesine incelemek ile yetindik.
Colesseum etrafında biraz vakit geçirdikten sonra yakınlarda bir restoranda pizza ve şarap eşliğinde Roma sokaklarının tadına vardık ve ilk günü burada sonlandırıp kalacağımız yere döndük.
Roma’da 2’inci gün
Sırasıyla Republica meydanı, Santa Maria degli Angeli basilicası, Quattro Fontane, Venezia meydanı, Emanuele abidesi, Pantheon, Novano meydanı, Campo de’ Fiori ve Sant’Angelo kalesini gezdik. Üf, yazarken yoruldum, düşünün nasıl yürüdüğümüzü 🙂
Kaldığımız yere yakınlık sıralamasına göre önce Piazza della Repubblica (Cumhuriyet meydanı) ve hemen orada bulunan Santa Maria degli Angeli bazilikasını görmeye gittik. Piazza della Repubblica yolun her iki yanında bulunan yarım daire şeklindeki binalar ile oldukça ihtişamlı duruyor.
Santa Maria degli Angeli bazilikasını Çok Gezenti programında görünce hemen listemize dahil ettik. Devasa tavan yüksekliğinin yanı sıra, içeride bulunan heykellerin gerçekçiliği ve boyutu hayranlık uyandırıcı oldu. İçeride bazilikayı gezenlerin yanı sıra, heykellerin ve bazilikanın resmini çizen bir çok kişi olduğunu gördük. Sonradan gördük ki Roma’da çizim yapan öğrenci ve sanatçı bir sürü insan var.
Yürüyerek Quattro Fontane’e ulaştık ve oradan Piazza Venezia’ya geldik. Quattro Fontane, isminden de anlaşılacağı üzere 4 yol ağzına yapılmış 4 çeşme. Piazza Venezia’yı süsleyen Emanuele II abidesi benim için Roma’ya damgasını vuran yapı oldu. Böyle ihtişamlı, dipdiri ayakta olmasının yanı sıra devasa boyutu da beni etkilemesinde yardımcı oldu tabi. Abidenin terasına çıkan bir asansör bulunsa da, buraya çıkmak için bilet almanız gerekiyor, o yükseklikten gece Roma’yı izlemek güzel olabilir fakat akşam saatlerinde açık olup olmadığını bilmediğimiz için riske girmedik.
Sonrasında Pantheon, Piazza Novano ve Campo de’ Fiori’yi ziyaret ettik. Pantheon oldukça merak uyandıran tarihi bir yapı olurken, beton kubbesinin ortasında yer alan göz farklı bir atmosfer yaratmaktadır. Dışarıda olduğu gibi içeride de devamlı kalabalık söz konusu. Pantheon’un tarihine ait bilgileri alabileceğiniz ve detaylı anlatımı bulunan yazıyı şuraya bırakıyorum, merak edenler baksın.
Eğer hava güzelse, hemen önünde bulunan çeşmenin etrafını dolu görmeniz kuvvetle muhtemel. Öğlen saatine yaklaştığımız ve aynı zamanda acıktığımız için etrafta bulunan bir pizzacıdan 2 dilim büyük pizza alıp Pantheon’a karşı karnımızı doyurduk. Tabi burada şöyle bir şey dikkatimizi çekti, polis her dakika turistik yerlerde devriye geziyor, çeşmede yemek yiyen ve ipin ucunu kaçıran kişileri uyarmaktan da geri kalmıyor. Yani, turist olabilirsiniz ama Roma’ya ve tarihine saygı duysanız iyi edersiniz bakışları üstünüzde, haksız da sayılmazlar.
Günün son durağı Sant’Angelo kalesi oldu. Dan Brown’un kaleme aldığı Melekler ve Şeytanlar’dan tanıdığınız kale.
Kalenin içerisi etkileyici bir yapı olurken, odaları maalesef Roma geneline kıyasla vasat. Yine de güzel bir günde gezilecek güzel bir tarihi yapıt. Özellikle kalenin koridorları ve birbirine bağlanan geçitler dikkat çekiyor.
Gezimizin 2’inci gününde ciddi anlamda yol katederken, Pantheon karşısında dilim pizza yemeyi, happy hour esnasında içkilerimizi yudumlarken aperatif atıştırmayı unutmadık.
Roma’da 3’üncü gün
Bugünü sadece Vatican City’ye ayırdık. Duyduklarımıza göre Vatikan’ı doya doya gezmek anca 1 gün sürüyormuş. Tabi bizim gezmemiz biraz hızlandırılmış tur oldu, çünkü arkeolojik ve tarihi bilgilere sahip değiliz 🙂 Yine de burayı gezmek, içerideki sanat eserlerini canlı canlı görmek ayrı bir haz. Özellikle Sistine Chapel ve Vatikan Müzesi içerisindeki devasa tavan işlemeli koridorlar bende hayranlık uyandırdı.
Vatican Müzesi’ni gezmek istiyorsanız kesinlikle biletinizi online olarak satın almanızı tavsiye ederim. Nedenine gelince; müzeye girişler online bilet ve satın almalı bilet olarak 2 şekilde oluyor ve her ikisinin de girişleri ayrı. Online olarak bilet aldığınızda bilet saatiniz oluyor. Örneğin 12:00’ye aldığınız bilet ile 11:00 de giremiyorsunuz, almıyorlar içeriye. İşte bu sebepten dolayı, gişeden alacağınız biletler ile sıra size geldikçe içeri giremiyorsunuz. Her yarım saatlik dilimlerde içeriye belli sayıda ziyaretçiyi alıyorlar ki müze içerisi çok kalabalık olmasın.
Vatikan Müzesi çıkışında yakınlarda bir yerlerde öğlen yemeği için pizza – bira ikilemesini tercih ettik. Valla yalan söylemeyeceğim, İtalya’nın pizza sosu ayrı bir şey.
Yemeğin ardından Saint Peter’s meydanını ve San Pietro Basilica’sını ziyaret ettik. Dönüşte ise Trevi Çeşmesi’ne uğradık. Bu çeşme akşam saatlerinde ışıklandırması ile kesinlikle daha etkileyici görünüyor. Arkanızı dönüp çeşmeye para atmayı unutmayın, havuzda toplanan paralar bir fona aktarılıyor ve ihtiyaç sahiplerine yardım ediliyor.
Roma’da 4’üncü gün
Artık gezeceğimiz az sayıda yer kalmıştı ve hava bizi duymuş gibi hafif yağmurlu bir hal almıştı. Bugünün rotası İspanyol merdivenleri ve Villa Borghese parkı oldu.
İspanya Konsolosluğu yakınlarında bulunan bu merdivenin pek bir özelliği yok. Neden bu kadar ün yapmış anlamış değilim, tamam düz bir merdiven değil ama Roma gibi bir yerde neden bu kadar ün yapmış anlam veremedim. Piazza di Spagna meydanında merdivenler birçok kişinin buluşma noktası adeta, hatta burada tur rehberleri bulunuyor, özel gruplar halinde Roma’yı gezebiliyorsunuz.
Roma merkezinde göremediğimiz park özlemimizi gidermek için Villa Borghese parkına gittik. Hava yağmurlu olunca pek bir şey yapmak istemedi canımız, kendimize yağmur almayan bir bank bulup etrafı izlemeye verdik kendimizi.
Roma’dan seçmeler!
Roma denince akla pizza, makarna ve tiramisu geliyor, gelmeli de.
Tiramisu için size sadece bir yer ismi vereceğiz. Hem restoranlarda yiyeceğiniz tiramisudan daha lezzetli hem de daha ucuz. Üstelik Pompi‘nin Roma genelinde birden fazla şubesi var. 6 farklı tiramisu çeşidinden 4’ünü denedik, hepsi birbirinden lezzetli! Vatican City ve İspanyol merdivenleri yakınlarında 2 şubesi var, diğerlerini görmedik.
Zevkinizi bilmem ama Roma’da pizza yiyecekseniz pizza sosu olanları tercih etmeniz lezzet açısından tavsiye edilir, farklı bir damak tadı var.
Bir diğer lezzet makarna. Size şiddetle tavsiye edeceğimiz bir lezzet durağı var; Pastificio. Her ne kadar içerisi ekmek fırını gibi gözükse de, kazan kazan makarna üreten bu yer her gün farklı 2 makarna çeşidi sunuyor size. Makarnanızı alıp, gözden uzak bir köşe arayacaksınız kendinize. O kadar lezzetli yani.
Roma Pass kart alıp (yanlış hatırlamıyorsam) 2 müzeye ücretsiz girebilir ve belirli bir süre toplu taşımayı ücretsiz kullanabilirsiniz.
Ücretsiz gezeceğiniz yerler: Trevi Çeşmesi, Emanuele II abidesi, Santa Maria Degli Angeli, Pantheon, Campo de’ Fiori, Saint Peter’s meydanı ve San Pietro Basilicası.
Bilet ile gezeceğiniz yerler: Colesseum ve Roman Forum (aynı bilet ile), Vatican Museum, Sant’Angelo Castle.
BONUS!
4 dakikanız varsa sizler için hazırladığım şu videoyu da izleyebilirsiniz. Hoşunuza giderse; beğenip paylaşmaktan çekinmeyin.